Lexus, 2005 yılında dünyanın ilk lüks hibrit SUV aracını tanıttığında aslında bunun arkasında yıllar öncesine dayanan bir geliştirme çalışması yatıyordu. Birçok üretici dizel motorlara yönelirken, Lexus daha o zamandan gelecekte ihtiyaç duyulacak teknolojiyi sunmaya başlamıştır.
Elektrikli motoru, benzinli motorla buluşturan Lexus hibrit araçlar, ilk günden bu yana kullanıcıların büyük bir beğenisini topluyor ve her geçen gün verimliliği daha da artırılıyor.
Geçtiğimiz yıl, 1.45 milyondan fazlası hibrit olmak üzere satışlarında 10 milyon satış bandını aşan Lexus, 2016’da 1 milyonuncu hibrit aracın teslimatını da özel bir teslimat töreniyle Milano’da gerçekleştirmişti. O günden bu yana Lexus hibritler daha fazla insanın tercihi olurken aynı zamanda birçok üreticiye de örnek olmayı başardı.
Lüks hibrit araba konusunda en geniş ürün gamına sahip Lexus, aslında hibrit motorlarla birlikte geleceği şekillendirmeye devam ediyor. Nasıl bundan 15-20 yıl öncesinde herkes dizeli konuşurken Lexus hibriti geliştirdiyse, bu teknolojiyle de elektrikli dönemin kapılarını aralamaya başlıyor.
Geleceğe sanatsal ve ekolojik yaklaşım
Elbette Lexus ürettiği her ürüne sanatsal dokunuşlar yapmayı unutmuyor. Yaptığı yeniliklerle de farklı alanlarda otomotiv dünyasına öncülük etmeyi sürdürüyor. 2020 yılından itibaren Avrupa dahil olmak üzere çeşitli pazarlarda yüzde 100 elektrikli araç sunmaya başlayacak olan Lexus, aynı zamanda yakıt hücreli hidrojen yakıtlı araçlar üzerinde de çalışıyor.
Lexus’un son dönemde gösterdiği LF-30 konsepti, markanın gelecek vizyonunu ortaya koyması açısından önem taşıyor. Dış tasarımıyla markanın sanatsal yaklaşımını elektrikli motorla birleştiren marka, tamamen sezgisel ve insan odaklı bir otomobil geliştirdi.
2030’un Lexus’unu temsil eden LF-30, markanın misafirperverlik anlayışıyla yolcularını evindeki kadar rahat hissettirecek özelliklerle donatıldı. Cam tavana yansıtılan videolar, sesli kontrol sistemleri ve kullanıcıların eşyalarını taşıyabilecek Airporter drone sadece bunlardan birkaçı.
